Ne de güzel bir cümle değil mi? Paylaştığın senindir.
Biriktirdiklerin değil.
Gerçi biriktirme terimini lügatlarımızdan çıkaralı uzun
zaman oldu. Eskilerdi biriktirenler, ellerinde olanları yenileyip yenileyip
kullanmaya devam edenler. Bizler ‘kullan at’çı bir döneme denk geldik maalesef.
Eskiler az olduğu için değerini bilip tutabildikleri kadar tutarlardı
kıyafetleri, yiyecekleri, eşyaları. Günümüzde ise her şey o kadar çok o kadar
çeşitli ki. Biraz deforme olsa, eskise ya da hasar görse atıp yerine yenisini
koymayı tercih ediyoruz. Zaten kapitalizmin ana amaçlarından birisi de bu değil
mi? Tüketim toplumları ile karnını doyuruyor kapitalizm. Biz de kendimiz doyduk
zannediyoruz.
‘Yama’ kelimesi vardır mesela. Şimdilerde moda sektörünün
kullandığı bir terim oldu. Eskiler yamalayıp yamalayıp giyerlerdi kıyafetleri
şimdi moda diye alıp giyiyoruz eskilerin fakirliğini, yokluğunu.
El becerileri vardı. Her alanda zanaatkarlar yetişirdi,
evlerde yaşayanlarda dikiş, tamir, tadilat işlerine hakim bir stajla
başlarlardı hayata. Şimdi bir telefonla, ayağımıza çağırdığımız ustalar ile
çözüyoruz meselelerimizi. Dikiş yerine dikilmişi almak, örgü yerine örülmüşüne
para vermek, yama yerine çöpe atıp en afillisinden ‘yama’lısını almak.
Matematiğimizi yitirip her şeyi har vurup harman savurarak
yaşıyoruz hayatımızı. Evde yiyeceğimiz ekmek adetini bile hesaplayamaz olduk.
Ki her gün tonlarca ekmek israf ediliyor. (Ekmek en temel ihtiyaç olduğu için
oradan verdim örneği) Yemek konusunda da Afrika’daki aç insanları doyuracak
miktarı biz çöplere atıyoruz maalesef. O kadar çok kağıt, plastik atığı
çıkarıyoruz ki bu sayede yeni meslekler doğurduk ‘kağıtçı’ diye. Hep dünya
sonsuz, kaynaklar, sebzeler, meyveler, hayvanlar sonsuzmuş gibi yaşıyoruz. Ama
bir gün tükenecek her şey gibi. Süreci hızlandırmak için elimizden geleni
yapıyoruz. Kıyamet Günü denilen şeyin tüm aşamalarını insanoğlu olarak yerine
getiriyoruz adım adım.
Çok derin mevzular bunlar aslında. Kalem kalem işlemek, sayfalarca
yazmak gerek. Konunun özü israfçı, tüketimci ve kullan atçı insanlar olduk. Ama
arada bunun aksi için çaba harcayan, bilinçli, çevreyi, dünyayı, yaşamı seven
ve saygı duyan insanlar var. Paylaşmayı bilen, eşitlik ilkesini benimsemiş,
doğanın değerini bilen.
Biz de naçizane kapitalizme, şuursuz harcamalara ve çöpe
atmalara karşı elimizden geleni yapmaya çalışanlardanız. Atmayın paylaşın
diyoruz çevremize.
Kim duysa mükemmel diyor, ben de dahil olmalıyım diyor. Herkes
hasret aslında böyle paylaşımlara. Sadece hayatın akışında farkında olmuyorlar.
Farkındalık yaratmak da tam da bu yüzden çıkmış zaten.
Kıyafet, ayakkabı, kitap bağışlarımız çok iyi gidiyor işte
tam da bu farkındalığa dokunuşlarımız sayesinde. Şimdi hedefimiz daha da
büyümek, unutulmuş kalplere dokunmak, dokundukça çoğalmak. Ve gerçek ihtiyaç
sahiplerini bulup bir nebze onları paylaştıklarımızla gülümsetmek.
Unutmayın! Paylaştığımız bizimdir, biriktirdiğimiz hiçbir
şey aslında bize ait değildir.